İnsan ve Toplumun Felsefi Doğası
Giriş
Felsefe, çoğu zaman akademik kurumların duvarları içinde sınırlanmış, soyut ve uzak bir uğraş olarak algılanır. Ancak bu algı, felsefenin gerçek doğasını göz ardı etmektedir. Felsefe yalnızca profesyonel düşünürlerin alanı değil; insanın en temel etkinliğidir. Çünkü bireysel yaşantıdan toplumsal sistemlere kadar her düzeyde, insanlar felsefi öncüller ve sorularla hareket eder. Başka bir deyişle, insanın ve toplumun işleyişinde felsefe kaçınılmazdır.
David Hume’un ifadesi bu durumu açıkça dile getirir:
“Herkes günlük yaşamda bile az çok felsefe yapmak zorundadır; bebekliğimizden itibaren gitgide daha genel davranış ve düşünce ilkeleri kurma yönünde ilerleriz: edindiğimiz deney arttıkça ve aklımız güçlendikçe, ilkeleri durmadan daha genelleştirir ve kapsamlarını genişletiriz; zaten felsefe dediğimiz de, bunun daha bir düzenli ve yöntemli olarak yapılmasından başka bir şey değildir.”
Bu sözler, felsefenin akademik disiplinlere has bir uğraş değil, insan yaşamının en sıradan anlarında bile işleyen bir süreç olduğunu gösterir.
Günlük Yaşamda Felsefe
İnsan, doğduğu andan itibaren çevresine tepki verirken birtakım ilkelere göre davranır. Başlangıçta bu ilkeler sezgisel ve dar kapsamlıdır; ancak deneyim arttıkça, birey davranışlarını yönlendiren daha genel kurallar oluşturur. Örneğin, bir çocuk ateşe dokunduğunda acıyı öğrenir; bu deneyim, daha genel bir ilkeye dönüşür: “Ateş tehlikelidir.” Zamanla bu tür ilkeler, yalnızca somut tehlikelerle sınırlı kalmaz, adalet, doğruluk, iyilik gibi soyut kavramlara da genişler.
İşte bu süreç, felsefenin özüdür. İnsan farkında olmadan sürekli genelleştirmeler, sorgulamalar ve anlam arayışları yapar. Dolayısıyla felsefe, gündelik yaşamda basit deneyimlerin düzenli ve yöntemli biçimde işlenmesidir.
Toplumsal Sistemlerin Felsefi Temeli
Bireylerin bu felsefi etkinliği, toplumsal düzeyde daha da görünür hâle gelir. İnsan toplulukları, düzenli bir şekilde yaşayabilmek için ortak ilkelere, değer sistemlerine ve normlara ihtiyaç duyarlar. Bu normlar, ister yazılı hukuk kuralları, ister dinî öğretiler, isterse ideolojik programlar olsun, hepsi felsefi öncüller üzerine inşa edilmiştir.
- Hukuk adalet fikrine dayanır. Adalet kavramı, felsefenin en eski sorularından biridir.
- Siyaset özgürlük, otorite, eşitlik ve meşruiyet gibi kavramlar etrafında şekillenir. Bunların tümü felsefi tartışmaların ürünüdür.
- Ekonomi insan doğasına, arz ve talep ilişkilerine, değer teorilerine dair felsefi kabulleri temel alır.
Böylece sistemler, yalnızca teknik işleyişler değil, felsefi kabullerin kurumsallaşmış biçimleridir. Toplum, felsefe yapmadan var olamaz; çünkü sistemler ancak felsefi zemin üzerinde işlerlik kazanır.
İnsanın Felsefi Doğası
İnsanı diğer canlılardan ayıran birçok özellik sayılabilir: araç yapma becerisi, dil kullanma yetisi, kültür oluşturma kapasitesi. Ancak bütün bunların temelinde daha derin bir özellik vardır: insan, felsefe yapandır. Homo sapiens, yalnızca “bilen insan” değil, aynı zamanda “sorgulayan insan”dır.
İnsan, kendisini bilince taşıyan, varlığı ve anlamı sürekli problemleştiren bir varlıktır. Bu nedenle, insanın kendisi de felsefi bir sorundur. “Ben kimim?”, “Neden buradayım?”, “Doğru nedir?”, “Adalet nedir?” gibi sorular, yalnızca akademik metinlerin değil, her insanın zihnini bir noktada meşgul eder. Felsefe yapma kapasitesi, insanı insan kılan en temel özelliktir.
Felsefenin Evrensel Mecburiyeti
İnsan bireysel düzeyde ilkelere ulaşırken, toplum toplumsal normlar geliştirirken ve sistemler işleyişlerini sürdürebilir kılarken her seferinde felsefi bir etkinlikte bulunur. Dolayısıyla felsefe, lüks ya da ikinci planda bir uğraş değil, varoluşun kaçınılmaz boyutudur. İnsan, felsefe yapmaya mecburdur; çünkü insan olmak, felsefe yapmaktır.
Sonuç
Felsefe, bireyin gündelik yaşamındaki basit deneyimlerden, toplumun karmaşık sistemlerine ve insanın varoluşsal sorularına kadar her düzeyde kendini gösterir. İnsan doğası gereği felsefi bir varlıktır; toplumsal sistemler felsefi kabullerle işler; bireyler deneyimlerinden felsefi ilkeler türetir.
Dolayısıyla “felsefe öldü” ya da “gereksizdir” iddiaları, felsefenin yaşamın dokusuna işlenmiş yapısını görmezden gelmektir. Felsefe, insanın özünde vardır; çünkü insan, felsefi bir sorundur.